Yeterince Kalamadığımız Yer Terk Edemediğimiz Yer Olursa…

Son dönemin popüler söylemi, konfor alanını terk et, yeni şeyler dene. Hatta “Konfor alanından çıkın” demeyeni ayıplıyorlar artık. Peki gerçekten öyle mi?

Psikologlara göre, stres seviyesinin normalden yüksek, ancak panik yaratacak kadar aşırı olmadığı durumlar, kişilerin en üretken ve verimli oldukları zeminleri yaratıyor. Bu yüzden de “konfor alanından” çıkmak insanın gelişimi için önemli hale geliyor. 

Öte yandan, insanın konfor alanında kalma isteği, güvenle alakalı bir durum. Güven duygusunun temeli ise ilkel dönemlerden geliyor. Sürüngen beynimizin savaş-kaç-don tepkilerinden birine hazırlıklı olması için, ilkel dönemlerde vahşi hayat koşullarında “benim gibi düşünenlerle bir arada olma ve böylelikle hayatta kalma şansının olması” dürtüsünden yola çıkıyor. Bu durumu günümüze uyarlarsak bildiğimiz, bizi fazla zorlamayacak, rutinimizi bozmayacak, kısacası “alıştığımız” ortamlarda bulunmak beynimizin enerji tasarrufu yaparak, “aman ağzımızın tadı bozulmasın” modunda çalışmasını sağlıyor. 

Bugüne kadar konfor alanından çıkmak kişinin bireysel tercihine kalmışken, son aylarda tüm dünyada yaşadığımız pandemi hepimizi bir şekilde konfor alanından çıkmaya zorladı. Olası senaryolara, market alışverişi gibi, yapısal olarak hazırlanmaya çalışsak da içsel olarak hazırlıksız yakalandık. 

Yeterince kalamadığın için belki de eksiklik hissettiğin evin, terk edemediğin yere dönüştü.  

Hepimiz en konforlu alanımız dediğimiz evlerimizde konfor alanlarımızdan çıkarak, belirsizliğin geçmesini bekleyerek yaşamaya başladık. Evimiz iş yerimiz, iş yerimiz evimiz oldu. Gün içinde hem mekânsal olarak hem zihinsel olarak ayırt etmeyi becerebildiğimiz konforlu düzenimiz, tek mekân içinde zihinsel olarak ayırt etme becerisini geliştirmemizi zorunlu hale getirdi.

Pandeminin boyutları henüz bu aşamalara gelmemişken,1-2 haftalık bir süreçmiş gibi düşünüp “ha bitti ha bitecek” dedik. İşin aslının öyle olmadığını görmek, hatta nasıl olduğunu bile bilemediğimiz bir durumda kalmak, haliyle endişe ve kaygı kat sayısını arttırdı. 

Bir yandan haberler, bir yandan gün geçtikçe sıkılmaya başladığımız kapalı ev ortamları, bizleri çocuklara online ders yaptırmaya çalışan, bir yandan ne yiyeceğini düşünen kişilere dönüştürdü. Evin temizliğinin ve hijyenin artık vazgeçilmez bir iş haline geldiği, özlediklerimizle görüntülü görüşerek sosyalleştiğimiz, bir yandan da yanıtlanması gereken e-postalar, katılınması gereken online toplantılar arasında, “kuyruğumuzu dik tutmakla”, isyan etmek arasında gel-gitli haller yeni normalimiz oldu. 

Durum böyle olunca da “Akışı değiştiremiyorsak bakışı nasıl değiştireceğiz?” sorusunun cevabını aramaya başladık. 

Umut verici olansa, mekânsal olarak ayıramadığımız hayatımızı, zihinsel olarak ayırabilecek olmamız. Bunu yapmanın en basit formülü ise, eski rutinlerimizden feyz alarak, yeni rutinler yaratmakla başlıyor.  

İşte önerilerimiz: 

Sabah kalktığınızda bilgisayar başına oturmadan, işe gideceğiniz günler yataktan kalktığınız gibi işe gidemeyeceğinizi hatırlayın. Güzel haber! Evle iş arası artık yürüme mesafesinde hem de 1dk.’dan az! 

  • Kendinizi rahat hissedeceğiniz ancak olası video konferanslara da uygun olacak kıyafetler seçebilirsiniz. Aynı zamanda üstünüzü değiştirmek sizde yenilenme hissi yaratacaktır. 

Sabahları kahvaltı alışkanlığınız varsa, artık Pazar kahvaltılarına özlem bitti, her sabah evde güzel bir kahvaltı yapabilirsiniz!

  • İşe başlamadan önce çocuğunuzla, ailenizle ya da yalnız kahvaltı edip, çayınızı kahvenizi içip işin başına geçebilirsiniz. Malum bu dönemde beslenme önemli.

Spora başlamanız gerektiğini sürekli kendinize söyleyip, zamansızlıktan ya da motive olamamaktan şikâyet mi ediyordunuz? Artık işe gitmeden önce spor yapmaya vakit bulabilirsiniz!

  • Her sabah kalktığınızda, 10dk.’lık evde yapılabilecek egzersizlerle güne daha dinç ve sağlıklı başlayabilirsiniz. Sabah yapılan spor, uykuda kaslarda biriken laktik asidin atılmasını ve beynimizin, mutluluk hormonu dediğimiz, endorfin salgılamasını sağlar.

Her sabah aynı motivasyonla uyanmayabilirsiniz ya da gün içinde endişeleriniz sizi yapmak istediklerinizden alıkoyabilir. Sıkılmak bir haktır ve yalnız değilsiniz!

  • Kendinize izin verin, duygularınızı fark etmek için kendinize zaman yaratın. Bir şeyler yapmak kadar hiçbir şey yapmamak da sizin hakkınız, bunu kendinize hatırlatın.

Kendi çalışma alanınızı belirlemekte özgürsünüz!

  • Evinizde konforlu hissedeceğiniz bir alanı çalışma alanı olarak belirleyin. Unutmayın evinizdeki eşyaların yerlerini değiştirmek, dilediğiniz gibi yerleştirmek sizin elinizde. Evinize şöyle bir farklı gözle bakın, en konforlu çalışma alanını bulacağınıza eminim. Konforlu bir çalışma alanı belirleyip, yaşam alanınızdan ayırdığınızda bu sizin zihninizde iş-özel yaşam ayrımını yapmanıza yardımcı olacaktır.

Hep zamansızlıktan, yetişememekten yakınıyordunuz. Artık 24 saatiniz sizin kontrolünüzde!

  • Kendinize günlük zaman planı yapın. Tıpkı mesai saatlerinizin olduğu gibi, mesai saati-mola saati-öğle yemeği saati-mesai bitiş saati gibi zamanlar belirleyin. Böylelikle zaman planına uymanız kolaylaşır ve gerçekçi planlar yapmaya başlarsınız.

Hep aklınızda olan, ertelediğiniz o işleri toparlamak için size bir fırsat sunuldu!

  • Evde hep aklınızda olan o dolabı toparlamak için zaman yaratabilirsiniz. Mutfakta yeni deneyimler yaşayarak kendinize hayran olabilir, içinizdeki aşçıyı keşfedebilirsiniz. İnternetten hem ailece hem bireysel olarak evde yapılacak, küçük hobiler bulup deneyebilirsiniz.

Yazmak, araştırmak, bilgi edinmek iyi gelir!

  • İleride tarih kitaplarında okuyacağımız günler yaşıyoruz. Araştırmak, yaşadığınız günleri, gün içindeki duygularınızı kaleme alıp sizin gözünüzden yazmanız hem size hem çevrenize iyi gelecektir. Unutmayın söz uçar, yazı kalır.

Tüm bunların ötesinde, kendinize iyi bakın, kendinize iyice bakın çünkü cevaplarınız orada.

Sağlıklı günler dileğiyle… 

Daha Fazla Daha Az