Doğru Anlaşılma Kaygısı

Not: Bu yazı sabahın 06:03'ünde klimaları henüz çalıştırılmamış, uçuş izni bekleyen, içi oldukça soğuk bir uçaktan yazılmaktadır. Bu olumsuz şartlar bendenizin ruh sağlığını bozmuş ve agresifleşmesine sebep olmuş olabilir. Bu yüzden kantarın topuzunu kaçırırsam, değerli okurlardan özür dilerim…

Yanlış yazmadım. Başlık “Yanlış Anlaşılma Kaygısı” olmayacak. Keşke öyle olsaydı. Zaten öyle olsaydı, bu yazıyı kaleme almam gerekmeyecekti.

Herşey anlaşılmaz bir mail ile başlar. Mail bir paragraftır, ancak ne kast ettiği normal düşünme ve anlama kapasitesine sahip 3 iş insanı tarafından uzun uğraşlar sonucunda bir türlü anlaşılamamıştır. 

Bu mail bize bir kez daha göstermiştir ki; ne kadar eğitimli olsak da, ne kadar önemli şirketlerde çalışsak da bu toprakların evlatları bir şeye hayır demek gerektiğinde ne kadar anlaşılmaz olmak gerekiyorsa o kadar anlaşılmaz olabiliyorlar. Bu meziyetimizden dolayı milletçe ne kadar gurur duysak yeridir!

Tam da bu nokta da aklıma şu soru geliyor: Çok kibar olduğumuz için mi karşımızdakini kırmamak için anlaşılmaz oluyoruz, yoksa gerçek düşüncemizin anlaşılma riski mi bizi kibar olma taklidi yaptırıyor? 

Hayır demeyi yüz yüze yapmamız gerektiğinde bu triplere girmeyi biraz anlayabiliyorum da; yöntem yazı ile cevaplama olduğunda anlaşılmamayı tercih etmek bana hem etik hem de akılcı gelmiyor.

Nitekim yazı ile bir cevap vermemiz gerektiğinde yeteri kadar düşünmek, nedenlerimizi kurgulamak, doğru kelimeleri seçmek için yeterince zamanımız oluyor.

Hal böyle iken neden çekiniyoruz gerçek sebebi söylemekten? Ne olacak sanki beğenmedim demekten?

Acaba karşı tarafı çocuk yerine mi koyuyoruz? Günümüz çocuklarından ayrıca özür diliyorum. Onların ne kadar kül yutmadığını bizzat kızımdan biliyorum. Herkesin cin olduğu bu günümüz ortamında böyle komik durumlara düşmemiz ne kadar tuhaf.

Benden size naçizane bir tüyo: “Net olurum, dobra olurum. Karşımdakini kırarım. Ya bir gün o kişiye tekrar işim düşerse” diye düşünmeyin. Kıvıran olmaktansa dobra olmak daha makbul bu topraklarda. Nitekim az olan her zaman daha makbuldür. Çok olan ucuzlar. 

Bireysel itibarımız çalıştığımız şirketlerle ve bize verilen unvanlarla yaratılmıyor. Davranışlarımız ve bu davranışların tutarlılığı bizdeki en önemli farkı çevremize yayıyor. Bireysel itibar da işte böyle oluşuyor…

Daha Fazla Daha Az