Bugünlerde tüm Dünya ve ülkemiz, Covit-19 (Corona) virüs salgını sebebiyle büyük bir kaos yaşamakta. Sahi neydi kaos? Türk Dil Kurumu’ndaki tanımıyla;
Evrenin düzene girmeden önceki biçiminden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu.
Hepimiz, salgına karşı alınan önlemler ile ülke genelinde yaşanan belirsizlik ve karışıklığa bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar alıştığımız mevcut düzeni değiştirmek durumunda kalıyoruz aynı zamanda. Evden çalışma izinleri, eğitim kurumlarında eğitime ara verilmesi, şirketlerde eğitimlerin ertelenmesi, toplu organizasyonların iptalleri; yaşadığımız değişimlerden sadece bazıları.
İnsanın en önemli ihtiyaçlarından biri, “kendini güvende hissetme ihtiyacı”. Kendini güvende hissetme, alışık olduğumuz rutinleri devam ettirebilmeyi bize sağlıyor. Kendimizi güvende hissedersek yaşam daha kolay, gelişmek daha mümkün.
İnsanın özellikle böyle zorlu dönemlerde, kendi istek ve iradesinin dışında yaşadığı değişimler (deprem, hastalık, salgın, kayıplar vb.) sinir sistemi üzerinde travma etkisi yaratmakta. Bilinmezlikle baş başa kalmak, insana sınırlılığını hatırlatıyor istemese de.
Bu duyguları hissetmek, bedensel ve ruhsal sağlığımızda birtakım stres tepkileri meydana çıkarıyor. Aslında mesele şu; insan canlısı olarak hayatta yaşayacaklarımızı değil, başımıza gelenlere verdiğimiz tepkileri kontrol edebiliyoruz ve bunlardan sorumluyuz. Zorlu yaşantılar, bizleri insanın “hayatı kontrol edebilme yanılgısı”ndan sarsarak çıkarıyor maalesef.
Her birimiz bu dönemde strese karşı, farklı tepkiler veriyoruz. Kimimiz yaşadığımız gerçeği hafife alarak, yok saymaya çalışarak kaygısını azaltmaya çalışıyor (kaçınma tepkisi). Kimimiz yoğun tepkiler vererek, durumu kontrol altına alabilmenin rahatlığına ulaşmaya çalışıyoruz farkında olmadan (savaşma tepkisi). Kimimiz de kendisini aşırı biçimde izole ederek kabuğuna çekilmeyi tercih ediyor (donma tepkisi).
Hepimiz, belirsizlik ve bunun yarattığı kaygıyla baş etmenin yollarını arıyoruz aslında, insani bir ihtiyaçla. Belirsizlikleri, kontrol edilebilir hale getirip başa çıkabilmek her zaman mümkün mü? Değişen dünya düzeninde eski yaşantılarımıza oranla çok daha fazla değişiklikle ve krizlerle yüzyüze kaldığımız bir gerçek. Bu gerçeği kabul ederek nasıl bir yaklaşım sergileyebiliriz peki?
Yaşadığımız şu zorlu günlerde insani ihtiyaçlarımıza şefkatli bir yaklaşımla bakabilmek sizin için ne kadar mümkün?
Kaygılarımızın yükseldiğini fark etmek, kaygının bizde yarattığı dalgalanmaları izleyebilmek ve kendimize anlayışla eşlik edebilmek sizin için mümkün mü?
Kendimizi anlayabilmek için ihtiyaçlarımızı ve duygularımızı farkındalıkla izleyebilmek, bizler için bir başlangıç noktası aslında. Farkında olmazsak, tanıyamayız, tanıyamazsak strese karşı tepkilerimizi kontrol edemeyiz. Kontrol edemediğimiz tepkilerin sorumluluğunu alamayız. Sorumluluğunu alamadığımız gerçekler gün gelir bizi kendi ruhsallığımızda kaosa sürükler.
Gelin bugünden başlayarak, dışarıdaki kaosun iç dünyamızda da bizi kaosa sürüklememesi için “farkındalık”tan faydalanalım.
İnsan olarak güvende olma ihtiyacımıza şefkatle yaklaşabilelim.
Kendimizi şu anda güvende hissetmemenin, bizde ne tür duygular yarattığını kendimizi hırpalamadan, nazikçe düşüncelerimizi izleyerek bulmaya çalışalım.
Gelin düşüncelerin bizde yarattığı gerilimleri, ifade etmekten kaçınmayalım birbirimize.
Kendimizi doğru biçimde ifade edebilmek ve iletişim kurduğumuz kişilere anlayışla yaklaşabilmek bizi sağlıklı bir alana taşır. Kendimizi anlayabilmek için çaba göstermek, aynı oranda karşımızdakinin ihtiyaçları ve yaşadığı duygulara açık olabilmeyi bize sağlar. Kaosun zorunlu olarak yarattığı sosyal izolasyonun üstesinden, ancak farkındalık ve şefkatli bir iletişim ile gelebiliriz. Önce kendimize, sonra sevdiklerimize oksijen maskesi takarak yaşama devam edebiliriz.
Korku ve panik havasının yarattığı bilgi kirliliğini bir kenara koyup, bilime ve gerçek bilgiye güvenerek, doğru tedbirler alarak, ruhsal sağlığımızı koruyacak ve birbirimizle dayanışma sergileyerek aşacağız bu sınavı.
Sağlıklı günler dileklerimizle
Daha Fazla Daha Az