Adalet Yoksa Şükretmek de Yok!

Şu sıralar iş yaşamında sıkça dile getirdiğimiz kavramlardan biri şükretmek. Şükür; sahip olduklarımızla yetinmeyi, beklentileri geleceğe ertelemeyi ve elimizdeki imkânların değerini bilmeyi ifade eden güçlü bir duygusal olgunluk halidir.

Ancak bu olgunluğa erişebilmek için, öncelikle iş yaşantımızda adaletli bir düzenin oluşturulması gerekir.

Adalet duygusunun zedelendiği bir iş ortamında, kimsenin halinden memnun olması ve gönülden şükredebilmesi mümkün değildir. İnsan, doğası gereği adil olmadığını düşündüğü bir sistemin parçası olduğunda, elindekinin değerini bilmek yerine sürekli daha fazlasını talep etme eğilimi gösterir. Bu talep, hem bireysel hem de şirketin genelinde huzursuzluğun temelini oluşturur.

Adaletin olmadığı durumda şükretmek maalesef mümkün olmaz. Çünkü bireyin içine bir kurt düşer; bu kurt, hakkının yendiği, çabasının karşılığını alamadığı veya başkalarının haksız yere daha fazlasına sahip olduğu düşüncesiyle sürekli onu meşgul eder. Gerçek bir şükür hali, ancak herkesin hak ettiğini aldığına dair derin bir güven hissi ile oluşur.

"İç adaleti" en çok zedeleyen ve çalışanların gözünden kaçmayan çelişkili uygulamalar nelerdir diye şöyle bir düşündüğümde aklıma gelenleri hızlıca şöyle sıralayabilirim:

•    Şirketin verimliliğe gittiği kadroların azaltıldığı bir dönemde yeni unvanlarla yönetici atamalarına gidilmesi.

•    Bir taraftan tasarruf politikaları yürütülürken (özellikle araç gibi üst yöneticilerin görünür yan haklarında) yüksek maliyetli revizyonlar yapılması.

•    Makine parkı yenileme yatırımlarının ertelendiği bir dönemde ofislerde lüks denilebilecek yenilikler yapılması.

•    Sosyal etkinliklerin kısıtlandığı bir süreçte, satış ekiplerinin bayilerle şaşalı yıl sonu etkinliği düzenlemesi.

•    Kadro tasarrufları yapıldığı bir günün hemen ertesi günü oldukça coşkulu yeni yıla giriş kutlaması yapılması.

Bu örneklerin sayısı daha da artırılabilir. Ancak özetlemek gerekirse; şükür, adaletin bir sonucudur. Adalet tohumu ekilmeden, şükran hissinin yeşermesi beklenemez. İş yerinde huzur için öncelikle hakkaniyetin tesis edilmesi şarttır.

Aksi takdirde, elde edilen bir "yetinme" hali olsa bile, bu sadece reddedilen veya ulaşılamayan beklentiler karşısında mecbur kalınan bir kabullenişten ibaret kalır.

Bu zoraki kabulleniş ise ne yazık ki gerçek şükretmeyi getirmez, içsel zenginliği ve doyumu sağlamaz. Adaletsizliğin oluşturduğu açlık büyüyerek devam eder.

Daha Fazla Daha Az