Çalışan memnuniyeti araştırmaları ile sıkça haşır neşir olan biri olarak, kendinden emin bir şekilde şu başlığı atabiliyorum: Çalışanlar “işini bilen” yöneticilerle değil, “iş bilen” yöneticilerle çalışmak istiyor.
Başlıkta küçük bir kelime oyunu saklı. Bu oyunu “ini” takısı sağlıyor ve anlamı neredeyse 180 derece değiştiriyor.
“ini” takısı olan yöneticiler, hangi durumdan nasıl faydalanacağını bilen, az çaba göstererek çok kazanmayı hayat düsturu edinmiş, az bilgi ile durumu idare eden hatta zaman zaman ahkâm dahi kesen, kısaca uyanık diyebileceğimiz bir kişiliğe sahipler. Bireysel başarılarını her şeyden önde tutan bu tarz yöneticiler, ekibini motive etmede maddi ödüllendirme ve “yürü be koçum” edebiyatının dışına çıkmayı pek tercih etmiyorlar.
İşini bilen yöneticilerin yapılan işlerle pek bir alakaları olmadığı için işleri dağıtırken, işler yapıldığı sırada ve işler bitip değerlendirme aşamasına gelindiğinde doğru ve adaletli kararlar verdikleri pek görülmüyor. Çoğu kez kurunun yanında yaş da yanıyor. Aslında bu doğal bir sonuç. Kulaktan dolma bilgilerle, yalnızca sayısal raporlarla iş ancak bu kadar “idare” edilebiliyor.
Peki ya iş bilen yöneticiler böyle mi?
İşinin eri, iş bilir yöneticiler ise çalışanların gözünde daha büyük saygınlık kazanıyor ve daha çok seviliyor.
Bu tarz yöneticiler işlerin her aşamasını en ince detayına kadar bildikleri için doğru kişiye doğru miktarda işi, doğru sırada ve doğru terminde verebiliyorlar. İş bilen yöneticilerle çalışanlar zaman zaman fazla iş yükünden şikâyetçi olsalar da, ekipte boş oturan kişiler olmadığı için “buranın kuralı bu” deyip durumu kabulleniyorlar. İş bilen yöneticiler, işleri çalışanlara dağıtırken her bir çalışanın kuvvetli yönünü hesaba katarak görevlendirme yapıyorlar. Bu yüzden çalışanların biraz suları çıksa da, sürekli geliştikleri için sesleri pek çıkmıyor.
İş bilen yöneticilerin ekiplerindeki herkes önceliklerinin farkında ve öncelikleri karıştığında kapısını çalacakları kişinin yöneticileri olduğunu çok iyi biliyorlar.
Bu yöneticiler asla kül yutmuyor. Bir işin eksik gediği olup olmadığını hemen fark ediyorlar. Çalışanlar bu tarz yöneticilerle çalışmakta başlangıçta zorlansalar bile, onlardan kaliteli iş yapmayı öğrenip bir zanaat sahibi olmaya başladıkça arkalarından hayır duaları okuyorlar.
İş bilen yöneticiler çalışanla çalışmayanı çok rahat seçebiliyor. Bu yüzden ekipteki kaytarıcılar çok rahat eleniyor. Bu tarz ekiplerde dedikodu, şikâyet, bahane üretmeye zaman ve enerji harcanmıyor. Aksine çalışanlar birbirine destek olma ihtiyacı hissediyorlar.
Bu kadar şeyi başaran iş bilen yönetici olmak da kolay değil. Böyle bir noktaya gelmek için öncelikle uzmanlık aşamasını eksiksiz geçmek, yönetici olduktan sonra uzmanlık alanındaki gelişmelerden kopmamak ve kendini sürekli geliştirmek gerekiyor.
Bir de bildiklerini çalışanlarıyla paylaşma ve onların gelişimine destek olma isteği var ki, bu iki özellik hangi uzmanların yönetici olacağı konusunda ipuçları veriyor. Son olarak, iş bilen yöneticiler geribildirim vermenin önemine inanmış kişiler. Çalışanlarına anlık ve onları geliştiren geribildirim vermenin önemine inanıyorlar ve bu aracı çok sık kullanıyorlar.
Lafı gelmişken bir konuya daha değinmeden geçmemek lazım. Bir zamanlar herkesin diline dolanmış, zaman zaman tekrar gündeme gelen; “Yöneticilik ayrı bir meslektir, yapılan işle alakası yoktur” gibilerinden bir mit vardı.
Herhalde bu yazıda anlatılanlar bu mitin tarihin tozlu raflarına kaldırılması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu mitin arkasına yaslanarak tarzımızı sürdürmek bir sonuç vermeyecektir, eğer on binlerce çalışan anketlerde bizleri kandırmıyorsa…
Daha Fazla Daha Az