İş yaşamında herkesin bir patronu var. Patron deyip geçmeyin. Onun işe bakış şekli her şeyi belirliyor. İş yapış tarzımızı, çalışma prensiplerimizi, birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızı, iş yaptığımız tedarikçileri hatta bizim iş yaşamına bakış biçimimizi. Bu yüzden patronumuzu doğru anlamamız ona göre doğru bir yaklaşım geliştirmemiz gerekiyor ki, yaptığımız işte başarılı olalım, sonuçlarından keyif alalım ya da bu birliktelik olmayacaksa yol yakınken el sıkışıp ayrılalım.
“Doğru patronla mı çalışıyorum?” sorusuna yanıt bulmak hiç de kolay değil. Sizlere bu değerlendirme sürecinde yardımcı olmak amacıyla kendimin geliştirdiği naçize bir testi doldurmanızı rica ediyorum. Önceden belirteyim bu test bir altın terazisi kadar hassas değil. Ancak kabaca nasıl bir patron ile çalıştığınızı anlamanızda sizlere yardımcı olacak nitelikte. Bu testte iki farklı patron profili göreceksiniz. Sizi etkilememek için başlangıçta bu profillerin adlarını söylemeyeceğim. Birine X diğerine Y diyeceğim. Yazının sonunda sizden her iki profile de bir ad belirlemenizi rica edeceğim.
Hemen kolları sıvayıp teste giriş yapalım:
- X, para kazanmak için o işi kurmuştur ve servetini artırmak için o işi sürdürür. Daha iyi para kazanacağını düşündüğü bir başka iş fırsatı yakalarsa tereddüt etmeden o yöne dümen kırabilir. Y ise, yaşadığı olaylar ve ilgi duyduğu için bu işe sürüklenir. Kendini bildiği andan itibaren zaten işin içindedir. İşi, yaşamının bir özetidir.
- X, kazandığı paraya bakar, para kazandıkça mutludur. Para kazanmadığında huzursuzdur, çevresine bu huzursuzluğu yayar. Y için para kazanmak sonuçtur. Zaman zaman para kazanmamayı işin doğal bir unsuru görür. Onun için varsa yoksa, işin gelişmesi ve sürekliliğidir.
- X, o işten kazandığı paraları daha kârlı olacağını düşünüldüğü başka işlere rahatlıkla yatırır. Sürekli yatırdığı paranın geri dönüşü hesaplar. Y ise o işten kazandığını yine o işe yatırır. Başka işlere girerek konsantrasyonunu dağıtmaz. Yatırımın geri dönüşü, her zaman gözettiği ilk ve tek kriter değildir. Pazarda en iyi olmak ve en iyi kalmak için elinden gelen yatırımı yapmaya gayret gösterir.
- X için o işte çalışanlar arasında olmazsa olmaz kritik çalışanlar yoktur. Herkesin bir alternatifi olduğunu düşünür ve işi bittiğini düşündüğü gün rahatlıkla yolları ayırabilir. Y ise işteki kritik uzmanlarını, ustalarını gözü gibi bakar. Her türlü istek ve sorunlarından yakından ilgilenir. Onlara maddi ve manevi destek olmanın işin sürekliliğinde önemli bir unsur olduğunu kendine düstur edinmiştir.
- X, işin yer aldığı sektörle ilişkileri kısıtlıdır. Zorda kalmadıkça kimse ile temas kurmak istemez. Temas kuruyorsa mutlaka bunun ardında bir beklenti ve isteği vardır. Y ise işin yer aldığı sektörün bir yere gelmesi için aktif görev alır. Diğer girişimcileri bu amaç doğrultusunda bir araya getirir. Sektörünün aranan ve sevilen duayenlerinden biridir.
- X, tedarikçileri ile ilişkileri kısa vadelidir. Her gün yeni alternatifler aradığını onlara hissettirir. Y ise tedarikçileri ile yakın ve işbirliğine dayalı ilişkiler kurar. Onlara güvenir, kendisine de güvenilmesini sağlar.
- X, işe çok sık uğramaz, uğrasa da belirli bir kesimle (birkaç yönetici ve has adamları) temas kurar. Her geldiğinde "huysuz ev sahibi" gibi kirayı sorar. Y ise her gün işe gelir. Herkes ile yakın ilişki içindedir. Birlikte yemek yer, sohbet eder. Kapısı herkese açıktır. Çok çalışır. Çok çalışmaktan gocunmaz. Tüm çalışanlarının da çok ister.
- X, statü sembollerine bayılır (lüks araba, sekreter, büyük oda vb.). Bu sembolleri kendini güçlü göstermek için kullanır. Y ise mütevazıdır. Toplu bir resim çekilse onun patron olduğunu kimse anlamaz. Parası olsa da lüksü yoktur. Çünkü lüksü ne alacak, ne de kullanacak zamanı vardır.
- X, krizlerde "eline baltayı alıp budamaktan çekinmez". Bazen de kendi suni krizler çıkararak “ben buradayım” duygusunu çalışanlarına hissettirir. Y ise krizlerde daha sakin, ümit veren ve bireysel tasarruf davranışlarıyla diğer çalışanlarına örnek olur.
- X, işe ayırdığı zamanın önemli kısmını, denetim yapmak, kaynak alımlarını ve harcamaları sorgulamak ile geçirir. Y ise vaktinin önemli kısmını yeni iş ve ürün araştırma ve geliştirmeye ayırır.
- X, müşteriler ile kısıtlı miktarda temasa geçer. Görüşeceği müşteri seçer, herkes ile muhatap olmaz. Y ise müşteriler ile sürekli temas halindedir. Müşteri ile temas kurmayı ihtiyacı anlamak ve gelişimin lokomotifi olarak algılar.
- X' den çalışanları çekinir. Yöneticileri kendini ve ekibini korumak için bilgi saklamaktan çekinmez. Y'den insanlar korkmaz, bir hata yaptıklarında ona gelip hatalarını söyler. Zaten Y’nin bu hatayı eninde sonunda bulmama ihtimali yoktur.
- X söylediklerine itiraz edilmesinden hoşlanmaz. Hep dediğinin olması ister, kendisine karşı gelenlere cephe alır. İlk ve son sözü kendisinin söylemesini ister. Y, görüşlerine alternatif üreten, fikrini savunan kişilerden hoşlanır. Her dediğini kabul eden kişilerden rahatsız olur. Kendini zorlayan nitelikli yöneticiler ile çalışmak ister.
Evet, bu liste daha da uzayıp gidebilir. Siz ne ad koydunuz bilemiyorum. Dayanamayıp kendi fikri sizlerle paylaşayım.
Ben X' e "tüccar patron" diyorum, Y ise "misyoner patron". Burada belirmek de yarar var. Hiçbir patron her yönüyle X ya da her yönüyle Y olamaz. Ancak mutlaka baskın bir yanı bulunacaktır. Eğer siz şıkların çoğunda kendi patronunuzu görür gibi olduysanız bizden söylemesi siz de onun gibi yani tüccar gibi düşünmelisiniz. Gelecekten çok o yıla odaklanmalısınız. Kar sizin en temel karne notunuz olacaktır. Kar varsa en iyi adam sizsiniz, yapacağız diğer hatalar bu kriterin arkasına saklanacak sizi koruyacaktır.
Böyle dönemlerde patrona gidip, "hani bana" diyebilir ve ondan kuvvetli bir bahşiş kazanabilirsiniz. Ancak karın olmadığı dönemlerde topun ucunda olacağınızı aklınızdan çıkarmamalısınız. Çok çalışmalısınız ancak gönülden şirketinize bağlanmamalısınız. Şirketinizle ilişkinizde ne verdim karşılığında da ne aldım hesabını sürekli kontrol etmelisiniz. Bir gün bu ilişkinin biteceğine ve o güne her zaman için hazırlıklı olmayı aklınızdan çıkarmayınız.
Patronunuzu değerlendirirken daha çok Y şıkkına eliniz gittiyse öncelikle işinizi çok sevmelisiniz ve kendinizi sürekli geliştirmelisiniz. İşinizi her şeyden daha önemli bir yere koymalısınız. Patronunuzdan daha çok okuyup araştırıp ona yeni fikirler önerebilmelisiniz. Bu ilişkinin uzun vadeli bir ilişki olduğunu unutmayıp yalnızca bugüne değil geleceğe yönelik yatırımlara da vakit ayırabilmelisiniz.
Bilmiyorum fark ettiniz mi? Konu yumurta-tavuk / tavuk-yumurta paradoksuna geldi. Biz patrona mı uyacağız, yoksa kendi kişiliğimize uygun bir patronla mı çalışacağız?
Bence sanki ikisi de. Öncelikle bir patronla yola çıkacağız. Muhtemelen bu X tipi bir patron olacak. Nitekim ülkemizde bu tip patronlardan çokça karşılaşıyoruz. Baktık yapımız bu profile uymadı. Misyoner patron profiline yöneleceğiz. Onu bulduk, onunla mutlu olduk ne ala. O da olmadı, kişiliğimize daha uygun “melez patronlara” yönelmemiz gerekecek.
Söylediklerimin çok kolay olmadığının farkındayım. Özellikle bir çoğumuz için bu mobilite çok yorucu ve belirsizlikler içeriyor. Ancak sürekli mutsuz olup söylenerek çalışmaktansa ve bir gün “kapıya konma” riski ile çalışmaktansa; gerçekçi analizler yapıp ortaya çıkan resme uygun eyleme geçmek sanki herkes için en hayırlısı...
Bu arada unutmadan çalışanlar için anlattığımız bu değerlendirmeler ve tercih de bulunmalar patronlarımız için de aynen geçerli. Nitekim onlarda kendi tarzına uygun kişilerle çalışarak işlerini daha etkin bir şekilde yürütebilirler. Ancak patronların dikkat etmesi gereken bir önemli konu daha var. Tüm çalışanlarını kendisi gibi seçtiğinde geminin tek bir tarafa yatıp oradan su alma riskine dikkat etmeleri gerekiyor.
Daha Fazla Daha Az