Bir varmış, bir yokmuş...
Bir ülkede eski mi eski bir şirket varmış. Bu şirketin eskiliği yalnızca yaşında değil, sürdüregeldiği bir türlü değiştiremediği alışkanlıklarındaymış. Bu şirket değişen rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için şirket dışından mahir bir yönetici transfer etmiş.
Yöneticinin şirkete adım attığı ilk gün şirket çalışanlarının neredeyse tamamı ona kıs kıs gülmüşler ve “Kimler geldi kimler geçti!” şeklinde kendi aralarında dedikodu yapmışlar.
Yeni yönetici işe tüm çalışanlarla birebir görüşmeler yaparak başlamış. Kiminle görüştüyse herkesten istinasız aynı yanıtı almış: “Bu şirkette herşey değişmeli. Hiçbir şeyden mutlu değiliz!”
Görüşmeler sonucunda yöneticinin elinde uzun bir yapılacaklar liste oluşmuş. Yönetici herkesin birçok konudan şikayetçi olmasından dolayı birşeylerin düzeltilebileceği ümidine kapılmış. Böyle düşünmesi için birçok neden varmış. Nitekim birçok sorun alanı ortakmış, görünürde herkes birşeylerin değişmesini istiyormuş.
Ancak gelin görün ki; yapacaklar listesindeki kalemler tek tek yaşama geçirme aşamasına geldiğinde şirket çalışanları tarafından bu değişiklikler direnç ile karşılaşmış. Herkes bir işin neden yapılamayacağı konusunda uzun uzun gerekçeler sıralarken kimse "Nasıl yapabiliriz?" sorusunun yanıtına odaklanmamış.
Çalışanları değişim sürecine katmak için bir bekleyen, iki bekleyen yönetici sonunda sabır taşı gibi çatlayıp, tarzını değiştirmiş ve daha otoriter bir yaklaşıma bürünmüş. Ve o andan sonra çevresine “bu yapıla, şu yapıla” şeklinde emirler yağdırmaya başlamış.
Kimse yöneticinin bu tarzından hoşlanmamış ancak yüzüne de birşey söylememiş. Bunun birlikte kapalı kapıların ardında direniş tamtamları çalınmaya başlamış. Başlatılan hiçbir çalışma akmamış, çoğu yarım kalmış. Yönetici direnişle karşılaştıkca tarzı sertleştirmiş. Sertleştikce direniş daha da artmış. Bu ortamı gören ve başlangıçta kendisine sahip çıkan şirket sahipleri ise yavaş yavaş yöneticiden desteklerini geri geçmeye başlamış. Şikayetçi oldukları kırk yıllık göz ağrıları ile yeni gelen yöneticiyi çekiştirmeye başlamışlar.
Bu tavır yöneticinin gözünden kaçmamış ve midesi bulanmaya başlamış. Başlangıçta koşarak geldiği şirkete o andan itibaren sürünerek gelmeye başlamış.
Ve bir gün canına tak etmiş. İstifasını sunup şirketten ayrılmış.
Eski şirkette herkes ayrılan bu kişinin arkasından nasıl bilirdiniz sorusuna “iyi bilirdik, iyi adamdı” cevabı vermişler ve bildikleri doğrultuda çalışmaya devam etmişler.
Eski şirkette şimdilerde ne mi oluyor?
Bir yandan eskimeye devam ediyor, bir yandan da kendilerini düze çıkarak beyaz atlı yöneticisini arıyor.
Bu pozisyonla ilgilenenler "... yetenek avcısı (headhunter)" firmasıyla temasa geçerek bu şirkette yönetici olmak için şansını deneyebilir.
Yalnız bizden uyarması: Eski şirkete yeni adet getirmek hiç kolay olmuyor!
Daha Fazla Daha Az