Asıl konuya geçmeden isterseniz gelin birlikte şu soru üzerinde biraz kafa yoralım: Yönetici olunca insanın hayatında ne değişiyor?
Öncelikle, bulutlara yakın insanlarla daha fazla haşır neşir olmaya başlıyorsunuz ve bu insanlar sizi ismen ve cismen daha yakından tanıyorlar. Odanız genişliyor, şirket arabanız oluyor. O güne kadar her adım attığınızda birilerinden aldığınız izinlerde önemli bir azalma yaşanıyor, hareket serbestiniz artıyor. İşlerinizi seçip, sevmediklerinizi ekibinize delege edebilme olanağına sahip oluyorsunuz. Tabii ki maaşınız artıyor, o güne kadar yanınızdan geçmeyen bazı “yan haklar” hakkınız oluyor. Yıl sonunda, hedeflerinize ulaşırsanız prim alıyorsunuz.
Yönetici olunca özel yaşamınız da değişiyor. Yönetici yazan kartvizitinizi okul arkadaşlarınıza göstererek hava atabiliyorsunuz. Eşinizin, annenizin “hala bir müdür bile olamadın” dırdırlarından kurtuluyorsunuz. Oturduğunuz ev küçük, yaşadığınız muhit sevimsiz gelmeye başlıyor. Gardırobunuz yenileniyor. O güne kadar gardırobunuza girememiş bazı markalar askılarda yerini alıyor. Çocuğunuzu daha iyi bir okulda okutmayı düşünmeye başlıyor ve zorlanarak da olsa bu emelinize ulaşıyorsunuz. Tatilde gittiğiniz yerler, kaldığınız oteller değişiyor. Kısacası sınıf atlıyorsunuz.
Tüm bu olumlu (?!) değişimler tabii ki bedava olmuyor, belirli bir bedel karşılığında kişiye sunuluyor. Daha yoğun bir tempoda, daha çok baskı altında çalışıyorsunuz. İşe giriş-çıkış saatiniz belli olmuyor, mesailer uzuyor. Stres düzeyiniz tavan yapıyor. Sağlık problemleriniz başlıyor. Zamanınızın yönetimi elden kaçıyor. İş, yaşamınızın merkezine oturuyor ve diğer şeyler bundan sonra gelmeye başlıyor.
“İyi yaşamak ve/veya bir şeyler başarmak” için yanıp tutuşan hırslı insanların önemli bir bölümü kariyer denen o bilinmez uğruna bu kızgın çemberin içine girme zorunluluğu hissediyorlar. Diğer yandan bu insanlar ülkemizde uzman olarak kalırlarsa, en çağdaş şirkette dahi yukarıda bahsedilen faydaların ancak %30’una sahip olacaklarını biliyorlar. Bu yüzden de iyi bir -hatta ortalama demem belki daha doğru olur- yaşam sürmek ve kendini iş yaşamında kabul ettirmek için birçok insan öyle ya da böyle bir ekibe yönetici olmak için uğraş veriyor.
Bu uzun girişten sonra sanırım artık asıl sorumuza dönebiliriz: “Beni neden terfi ettirmediler?”
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi terfi edip yönetici olmak birçok insan için temel amaç haline geliyor. Bu nedenle de birçok çalışan canını dişine takarak çalışıp, gerektiğinde kulisler yapıp bu nihai amaca kilitleniyor. Herbir terfi ihtimalinde beklenti içine giriyor, terfi ettirilmediğinde ise büyük bir yıkımla karşılaşıyor. Aklında hep şu soru yer kaplıyor: "Ben ne zaman yönetici olacağım?"
Sorunlar bununla sınırlı kalmıyor. Neden terfi ettirilmediği konusunda çoğu kez net bir yanıt alamadığı için hakkım yeniyor psikolojisine kapılıp şirketine olan inancı gittikçe zayıflıyor. Hele bir de boş pozisyon şirket dışından bir kişi ile doldurulmuşsa yaşanan olumsuz duygular doruk noktasına ulaşıyor.
Terfi bekleyip alamayan ve başka bir yere de gidemeyenler belirli bir zaman sonra küskünleri oynamaya başlıyorlar. Her konuda olumsuz düşünüp bu olumsuz ruh hallerini çevrelerine yayıyorlar. Yeni gençleri adeta “zehirleyen” bir abi/abla olarak ortalarda mutsuz mutsuz geziniyorlar.
Sanırım, bu anlattıklarım sizlerin de gözlerinde “terfi edemeyen mağdurlarının” ruh halini canlandırdı. Çevremizde bu duruma düşmüş birçok kimse olabilir, belki de içimizden bazılarımız şu an bu durumda. Peki bu insanlardan ümidimizi kesmeli miyiz?
İsterseniz gelin son olarak da bu soruya yanıt arayalım.
Bence, bu insanları kazanmak için bir şeyler yapabiliriz ve hatta yapmalıyız da. Yapacağımız şeyler bu kişilerin olumsuz duygularını azaltmalı, yok olmaya yüz tutan çalışma heyecanlarını geri getirmeli.
Bunun için de öncelikle, şirketlerimizde uzman kalmanın, terfi edememenin maddi kayıplarını en aza indirgemeliyiz. Ayrıca terfi almamış ve belki de hiç alamayacak kişilere çok net bir şekilde terfi edememe nedenlerini açıklayabilmeliyiz. Başlangıçta bu geri bildirim, bu kişilere biraz ağır gelse de zaman içinde bu geri bildirimi hazmetmeleri mümkün olacak ve ayakları yere basacaktır.
Terfi edememiş ancak işini iyi yapan kişileri, genç ve deneyimsiz çalışanları yetiştirmek ve şirkete oryante edebilmek için kullanabiliriz. Bazı sektörlerde bu kıdemli uzmanları şirketin yan sanayilerinde ya da bayilerinde yönetici olarak değerlendirebiliriz. Tüm bu girişimler de sonuç vermez ise bizim terfi mağduru arkadaşlarımız hala yönetici olacağım ısrarını devam ettirip negatif tutumlarını sürdürürse de son çare olarak dostça el sıkışma yolunu bulmalıyız.
"Kariyer kariyer" diye bir çoğumuzun kabusu haline gelen iş yaşamındaki bu sorunu yok sayamayız. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da eyleme geçmek en doğru yol olarak karşımızda duruyor.
O zaman ne duruyoruz, eyleme geçelim.
Herkese hayırlı kariyerler!
Daha Fazla Daha Az