Sevgili yeni mezun arkadaşım;
Şanssız bir dönemde mezun oluyorsun. Bu yüzden moralin bozuk, farkındayım. Hem böyle bir ortamda nasıl moralin bozulmasın ki...
Sen git 15 yılı aşkın bir süre oku, dirseklerini çürüt, tam mezun olmana çeyrek kala kriz çıksın, tüm iş kapıları kapansın. Her gün sosyal medyada felaket haberleri oku. Bu da yetmiyormuş gibi çevrendekilerin “amansız bir hastalığa kapılmışsın” gibi ahlı vahlı gözlerle bakışlarına maruz kal. Sen de çaresiz ve umutsuz bir bekleyiş içinde zamanın geçmesini bekle.
Özetle kendini kötü hissetmen için her şey hazır.
Açıkçası sevgili yeni mezun arkadaşım, ben üniversiteden mezun olalı 30 yılı aştı. Köprünün altından çok sular geçti. Bugün iş arayan değil istihdam eden pozisyonda biri olarak sana bazı öneriler sunmak isterim. Bekara koca boşamak kolay derler. Umarım böyle bir duruma düşmem ve önerilerimden bazıları işine yarar, senin kafanda farklı açılımlar yaratır.
Öncelikle kendi başımdan geçen ve iş yaşamıma şekil veren bir deneyimimi seninle paylaşmak istiyorum.
1994 yılıydı. Master yapıyordum ve o yıl mezun oluyordum. Yine o yıl ülkemizde kriz vardı. Birçok şirket aylar öncesinde yeni mezun almayacağını açıklamıştı. Ben o sıralar bir yandan okurken bir yandan da part-time çalışıyordum. Derslerim bitti. Tüm yaz boyunca bekledim, tek bir iş görüşmesine bile çağrılmadım. Gazetelerde tek tük iş ilanları yayınlanıyordu. Özgeçmişimi gönderdiğim şirketlerin çoğundan geri dönüş dahi alamamıştım. Yaz tatilinin sonlarına doğru tam askere gitme kararı vermenin arifesindeyken kaldığım öğrenci evine bir telgraf geldi. Bir şirket benimle görüşmek istiyordu.
Bir anda çok şaşırdım ve heyecanlandım. Yağmurlu bir Cuma günü -o günü hiç unutamam- şirkete görüşmeye gittim. Görüşmem 3 farklı kişiyle tam 4 saat sürdü ve hemen işe alındım. Maaşımı bile sormadım, soramadım. O dönemde benim için önemli olan bir iş bulmaktı ve özellikle de kendimi geliştirebileceğim bir iş.
Evet şanslıydım. Ancak şansımı biraz da kendim yaratmıştım.
İşe kabul edilmemde özgeçmişimde yer alan bir proje çok etkili olmuştu. Part-time çalışırken kendi inisiyatifimle -kimse bana öyle bir şey yap dememişti- bir kitap okumuş ve bu kitabın özetini çıkarmıştım. Özet şirkette elden ele dolaşmış sonunda bir üst yöneticinin önüne kadar ulaşmıştı. Yazıyı okuyan yönetici, benimle tanışmak istedi. Onun karşısına çıktığımda biraz gergin ve çokça heyecanlıydım. Lafı uzatmadan doğrudan konuya girdi ve sordu: “Bu yazıda anlatılanları yapabilir misin?”. Ben de kendimden emin ancak mütevazi tavrımı koruyarak: “Elimden geleni yaparım.” dedim.
Konu “reengineering”ti. Hani şu 90’lı yıllara damgasını vuran, iş süreçlerinin radikal iyileştirmesini anlatan meşhur kitap... Ardından bir satış şirketinde, siparişten teslimata sürecinin analiz edilmesi ve iyileştirme önerilerinin oluşturulması ile görevlendirildim. Önerilerim şirket yetkililerince pek beğenilmedi ve önemli bir kısmı yaşama geçirilmedi. Ancak bu çalışmada gösterdiğim gayret ve bu gayretin sonucunda ortaya çıkan rapor, özgeçmişimin en kuvvetli unsuru haline geldi. Bu proje çalışması sayesinde diğer şirkette işe alındım ve o günden bugüne benzer konularda işler yaptım, halen yapıyorum.
Bu deneyimden kendi adıma bazı önemli dersler çıkardım: Hiçbir zaman şirketlerin İnsan Kaynakları departmanlarının “biz adam almayacağız” lafına inanmamak ve bir işe girmek için öncelikle ihtiyaç sahibi fonksiyonel yöneticiye ulaşmak ve onun gözüne girmek.
Sevgili yeni mezun arkadaşım, lütfen bu bakış açısı ile özgeçmişini tekrar gözden geçir. Seni hangi fonksiyonel yöneticiler, niçin işe alsınlar? Onların işe alma iştahını kabartacak hangi kritik deneyimin var? Bitirdiğin okulun, aldığın sertifikaların, sahip olduğun yabancı dillerin dışında hangi konuda -başarılı olsan da olmasan da- bir şeyler yaptın?
Eğer özgeçmişinde böyle fark yaratan bir deneyimin yoksa bunu yaratmanın yollarını bir an önce bulmanı hararetle tavsiye ederim. Bu yüzden mezun olduktan sonra ilk odaklanacağın konu işin maddi boyutu değil bu kritik deneyim boyutu olmalıdır. Maddi beklentilerini bir yana koyabilirsen, tüm gün evde, kafede ya da bilgisayar başında oturup “beyaz atlı prensini bekleyen kız” gibi oturmak yerine gerekirse stajyer kapsamında çalışarak özgeçmişine kariyerin için anlamlı bir deneyim katmaya çalışmanı öneririm.
Ayrıca iş başvuruları yaparken mümkün olduğunca insan kaynakları departmanlarını atlatıp ihtiyaç sahibi departman yöneticisine ulaşmanı salık veririm. Çünkü genelde insan kaynakları departmanları formal personel taleplerinden haberdardır ve yalnızca bu ihtiyaca odaklanır. Halbuki sen ihtiyaç sahibi yöneticiye doğrudan erişip ona nasıl faydalı olacağını somut bir şekilde ortaya koyabilirsen, kriz döneminde dahi iş bulma fırsatı yaratabileceğini aklından çıkarmamalısın. İyi yöneticiler istekli ve “adam olacak” çalışanları gözlerinden tanırlar. En zor dönemde dahi inandığı kişiyi işe aldırmanın bir yolunu bulurlar.
Bu dönemde sabit ücret beklentini geriye çekmeni tavsiye ederim. Düşük sabit ücret isteyip, performansa dayalı prim almayı teklif etmek çok daha akıllıca olacaktır. Hatta gerekirse şirketin kadrosuna dahi girmeden serbest meslek erbabı statüsünde iş başına fatura kesmenin bile cebinde bulunması gereken bir alternatif olduğu kanısındayım.
Önerilerimin çoğu sana normal ve alışıldık gelmiyor, farkındayım. Ancak unutma, zaten şu içinde bulunduğumuz dönem de hiç olağan bir dönem değil. Bu yüzden kriz döneminde kariyerin adına kazandığın her anlamlı deneyim, sana ilerde yol, su, elektrik olarak geri dönecek. İşler açılmaya başladığı zaman kazandığın bu deneyimler senin elini güçlendirecek, ya mevcut çalıştığın işte çok daha iyi imkânlara sahip olmana ya da başka bir işyerinde hak ettiğin maddi ve manevi imkânlara kavuşmana yol açacak. İdeallerine o zaman daha çok yaklaştığını hissedeceksin.
Bugün için önemli olan; zihnini boş tutmamak, kişisel ve mesleki gelişimine yönelik eylem içinde olmak. Sana bu zorlu yolculukta başarılar dilerim. Zorluklar insanı geliştirir ve olgunlaştırır. Sen, biz ağabey ve ablalarına göre yaşama karşı daha dayanıklı ve dirençli olacaksın. Becerilerin daha çeşitli ve kuvvetli olacak. Bizler böyle krizlerle yaşamımızın çok daha ileri yaşlarında tanıştık ve bu yüzden değişime adapte olmamız çok daha güç oluyor.
Kendine iyi bak, ümidini asla yitirme...
Daha Fazla Daha Az